T24 Haber Merkezi
CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, Toplumsal Demokrasi Vakfı’nın (SODEV) 30. yıl aktiflikleri kapsamında düzenlenen “Ekonomik Kriz ve Adalet Arayışı: Zenginleşen Azınlık Fakirleşen Çoğunluk” paneline katıldı. Böke, toplumun iktidarın değişmesini istediğini, 31 Mart seçimlerinde değişim iradesini ortaya koyduğunu belirterek “Sosyal demokrat siyasetlerin uygulanabileceği iktidar yerini genişleten, münasebetiyle öbür bir Türkiye’nin mümkün olduğu gerçeğini bir iktidar alanından ortaya koyabileceğimiz bir sonuç karşımıza çıktı. Bu tanım, bunu yalnızca yeni bir nizam için fırsat olarak değil büyük bir sorumluluk olarak da gördüğümüzün bir tanımı esasında” dedi.
CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Toplumsal Demokrasi Vakfı’nın (SODEV) 30. yıl aktiflikleri kapsamında düzenlenen “Ekonomik Kriz ve Adalet Arayışı: Zenginleşen Azınlık Fakirleşen Çoğunluk” paneline katıldı. SODEV AR-GE Koordinatörü ve Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Okan Tuncel’in moderatörlüğünde gerçekleşen panelde SODEV Başkanı Rasim Şişman, SODEV AR-GE Koordinatörü Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan da yer aldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan SODEV Başkanı Rasim Şişman, “İki temel emelimiz var. Bir tanesi toplumsal demokrasiyi toplumda yaygınlaştırmak ve tabana yaymak. Başkası de toplumsal muhalefete güç vermek. Bu doğrultuda yıllar içerisinde yüzlerce eğitim, panel, söyleşi, konferans, atölye çalışması gerçekleştirdik. Toplumsal adalet ve eşitlik uğraşının her vakit en ön saflarında yer aldık. Bugün de SODEV olarak çok bedelli bir aktiflik düzenlediğimizi düşünüyorum. Bizleri Çankaya’da ağırlayan çok pahalı Çankaya Belediye Liderimize emeği geçen takım arkadaşlarıma ve bu aktifliği manalı kılan siz bedelli konuklara teşekkür ediyorum” diye konuştu.
“Çok değerli bir bilgi birikim transferi paylaşımı olacağını düşünüyorum”
Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner ise şunları söyledi:
“Bugün burada aslında Türkiye’de geçmişten bugüne uzun yıllardır tartışılan ve en büyük sıkıntıların başında görünen iki başlığı ele alıyoruz. Ekonomik kriz ve adalet arayışı. Ve aslında bu meselelerin tahlili de bu hoş aktifliği düzenleyen vakfımızın isminde zımnî, gizli diye düşünüyorum. O da toplumsal demokrasi. Zira toplumsal demokratlar geçmişten bugüne eşitlikten, özgürlükten, adaletten ve dayanışmadan yana tavırlarıyla hem Türkiye’de hem dünyada en gerçek idare biçiminin de savunucusu olmuşlardı. Ve toplumsal demokratların tarihine, toplumsal demokrasinin tarihine baktığımızda zenginleşen azınlığa karşı fakirleşen çoğunluğunda bir uğraş tarihini görmüş oluyoruz. Bu bağlamda ben panelimizin çok değerli konuşmacılarının hem Türkiye’nin bugünkü problemlerine tahlil teklifleri manasında değerli görüşlerinden faydalanacağımızı hem de tıpkı vakitte bundan sonra yeni devirde Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında artık giderek değişimi gördüğümüz, inandığımız ve içselleşerek yaşadığımız bu süreçte yeni periyotta, yeni idarede bu meseleleri nasıl aşacağına ait de çok değerli bir bilgi birikim transferi paylaşımı olacağını düşünüyorum. Tekrar burada bugün bizlerle birlikte olduğunuz için sizlere, değerli konuşmacılarımıza, panelistlerimize ve Toplumsal Demokrasi Vakfımıza çok teşekkür ediyorum. Verimli bir panel olmasını diliyorum”
Böke: “Panelin zamanlaması ve içeriği sahiden çok anlamlı”
İktidarın iktisat siyasetlerini eleştiren CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ise şöyle konuştu:
“Yarım saatte Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu krizi hakkıyla tanım etmek, tanım edilen bu kriz üzerinden buna tahlil tekliflerinin hepsini bütün ayrıntılarıyla paylaşmak maalesef mümkün değil. Zira kriz artık bir toplumsal buhranla birlikte çok derinleşmiş ve hayatın her alanına sirayet eden tek boyutla irdelenemeyecek bir hal almış vaziyette. Bu nedenle ben hem içinde analiz olan hem de bu analizin imkan verdiği toplumsal demokrat siyasetleri ve CHP olarak bizim de hem iktidar alanımızda uyguladığımız hem de uygulama konusunda bir irade ortaya koyduğumuz ve bundan sonra da iktidar alanımızın genişlediği yerde de yapmaya devam edeceğimiz siyasetleri da paylaşıyor olacağım. Panelin zamanlaması ve içeriği gerçekten çok manalı. Bunun altını çizerek başlamak istiyorum.
“Adalet kavramının da bütüncüllüğünü gözeten ve siyaset bu bütüncüllüğü görmezden gelmeyen bir anlayışa gereksinimi var”
Birincisi sonuçta hepimiz bu toplumun bir kesimiyiz. İçinde yaşıyor olduğumuz durumun çoklu bir kriz olduğu lakin bu çoklu krizin içerisinde iki temel hususun öne çıktığını her birimiz günlük hayatımızın içerisinden hasebiyle halk olarak hayatımızın içinden görüyoruz. Bir yandan da anketlerle kamuoyu yoklamalarıyla yapılan ölçümler de iki kavramın öne çıktığını gösteriyor; adalet ve iktisat. En nihayetinde bu iki temel kavramdaki muhtaçlığı gidermeden yol almanın mümkün olmayacağı bir yıkım içerisindeyiz. Bu bütüncüllüğü yalnızca krizin çok farklı boyutları olması üzerinden değil tıpkı vakitte adalet kavramının da çok boyutlu olduğu gerçeğiyle günden güne tanışıyor olduğumuz ve 10 yıllara yayılmış demokrasi ve adalet çabasıyla de daima birlikte karşı koymaya çalıştığımız bir yıkımı da tanım ediyoruz. Yani adalet kavramının da bütüncüllüğünü gözeten ve siyaset bu bütüncüllüğü görmezden gelmeyen bir anlayışa muhtaçlığı var. Yani bir yandan hak savunucularının Can Atalay’ın, Tayfun Kahraman’ın kamu faydası gözeten çalışmaları yürütmeleri nedeniyle hiçbir hukuksal münasebeti olmaksızın içeride tutulduğu bir Türkiye. Bir yanıyla toplumsal adaletsizliğin her alana sirayet etmiş olduğu bir Türkiye. Bir yanıyla siyasi görüşleri nedeniyle baskı altına alınan hapsedilen çoklarca insanın olduğu bir Türkiye. Bir yanıyla hukuksuzluğun bir siyasi araç haline dönüştürüldüğü hasebiyle adaletsizliğin her yere sirayet ettiği bir Türkiye. Bir yanıyla hak uğraşı veren ve sendikalaşma hakkını kullanan işçinin bu hakkının gasp edildiği, hakkını kullandığı için şiddet gördüğü bir Türkiye. Münasebetiyle her ne kadar biz bugünkü konuşmamız içerisinde toplumsal adalet vurgusunu öne çıkartacak olsak da şunu gözden çıkarmamamız gerekiyor; siyaseten araçsallaştırılmış bir hukuk tertibi içerisinde bu hukuksuzlukların yarattığı siyasi adaletsizlikler, temel haklardan mahrum bırakılan bir toplum, toplumsal ve ekonomik haklardan da mahrum bırakılan bir toplumun adalet çabasının bu bütüncüllüğü gözetmesi gerekiyor. Yalnızca bir modülü için çaba eden bir sürecin sonuca evrilmesi mümkün değil. Bu bütüncüllüğü bilen bir siyasi iradeyi ortaya koymak gerektiği ve ekonomik programın da bu bütüncüllüğü gözetmesi gerektiği aşikar. Münasebetiyle bizim ortaya koyduğumuz ve koymak konusunda kararlılık gösterdiğimiz perspektif işte bu bütüncüllüğe dayanıyor.
“Toplum iktidarın değişmesini istiyor”
Bir öbür bahis da iktisat ve adaletin birbirini etkileyen yani iki taraflı etkileşim olduğu gerçeğinden de hareket etmek gerekiyor. Adaletin olmadığı hukuk sisteminin işlemediği bir toplumda ekonomik tertibin de sağlıklı işlemesini büyüme yaratsa bile bunu refah yaratmasının mümkün olmadığı gerçeğini şahsen Türkiye’de yıllardır daima birlikte içinde olarak yaşıyoruz. Öte yanıyla da iktisadın iktisat politik çerçevesinden refah üreten bunu adil paylaşan ve kalkınmayı gözeten bir perspektif olmadan uygulandığı şartlarda da adaletin ortaya çıkamayacağı, hukuktan bahsedilemeyeceği de bir gerçek. Yeniden bu da Türkiye’de maalesef hepimizin tecrübeyle görmüş olduğu bir bütüncüllüğe ve çok boyutlu bir krize tahlilin çok boyutlu ve bütüncül bir perspektifle çözülebileceğine dair gerçeği de karşımıza çıkartıyor. Bence bu çoklu ve bütüncüllük gereksinimi perspektifin yanı sıra hem mevzu hem zamanlama kıymetli derken şuna da vurgu yapma gereksinimi duyuyorum; Türkiye’de adaletsizliği çok derinleşmiş olduğu bütün bu boyutlarda ekonomik nizamın çarpıklığının maliyetlerini çok artmış olduğu bir gerçeklik yaşıyoruz. Ve bu gerçekliğin içerisinde bunların da araçsallaştırarak otoriterleşen bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız. Bu otoriterleşmeye, bu baskıya, epey adaletsizlik ve hukuksuzluğa çok ekonomik güvencesizlik ve zorluğa karşın milyonlar bu ülkede demokrasiye, adalete ve iktidarı değiştirme iradesine kökten sahip çıktığı bir çabayı de günlük hayatın bir modülü yapmış durumda. Bu gayret yılları yayılan gayret. Lakin tahminen de en kıymetli ve en somut çıktısını 31 Mart’ta gördüğümüz bir çaba. İktidarın değişmesini istiyor toplum. Ve iktidarı değiştirme iradesini her sandıkta ortaya koymak için epey baskıya, adaletsizliğe, yorgunluk yaratabilecek şartlara karşın sonuna kadar sahip çıkan bu halk, o değişim iradesini bu sandıkta iktidarda da ortaya çıkartacak bir sonucu kendisi var etti. CHP birinci parti oldu. Toplumsal demokrat siyasetlerin uygulanabileceği iktidar yerini genişleten münasebetiyle öteki bir Türkiye’nin mümkün olduğu gerçeğini bir iktidar alanından ortaya koyabileceğimiz bir sonuç karşımıza çıktı. Bu tanım bütün bizim bunu yalnızca yeni bir sistem için fırsat olarak değil büyük bir sorumluluk olarak da gördüğümüzün bir tanımı temelinde.
“Bu süreci iştirakçi işletirken sizlerin de modülü olmasına çok gereksinimimiz var”
Biliyorsunuz 4-9 Eylül tarihleri ortasında partimiz kurultay gerçekleştirildi. Bu kurultayda programımızı yenilemeye dair bir irade ortaya kondu. Ve artık o sürecin içerisindeyiz. Bu mühlet sadece CHP’nin kendi parti programını yenilediği bir süreç değil. CHP’nin iktidar programının daima birlikte yazıldığı iştirakçi süreçleri işlettiği, dinamik bir biçimde fikri tartıştığı, meseleleri birlikte tespit ederken tahlilleri de hem bilimle hem halkla birlikte yazdığı hasebiyle vaat ettiği iktidarı beklemeksizin hayata geçirdiği bir süreç olarak tasarlıyoruz. Yani bizler bugün CHP’nin mensupları olarak burada yapacağımız fikri tartışmadan CHP’nin iktidar programına giden yolda bir zemin oluşturacak olan parti programının yazımına da katkı almak üzere burada olmaktan büyük bir heyecan duyuyoruz. Buradan bir açık çağrıyı da yapıyor olmak istiyorum. Bu süreci iştirakçi işletirken sizlerin de modülü olmasına çok muhtaçlığımız var. Toplumsal demokrat bir perspektiften Türkiye’nin gereksinim duyduğu iktidar programını daima birlikte tanım ettiğimiz ve bunu bugün var olan iktidar alanlarımızdan yaşattığımız bir siyaseti el birliğiyle kurmak üzere açık bir çağrıyı da buradan yapmak istiyorum” (ANKA)
|
“Yunanistan’da Müslüman, Türkiye’de gavur tohumu”; Kayıp bir jenerasyonun öyküsü ‘Mübadele’
|
